İnternet sitemizde paylaşılan Yargıtay Kararları tamamen bilgilendirme amaçlı olup, kararların doğruluğu yargitay.gov.tr adresinden teyit edilmeden kullanılan kararlardan doğabilecek zararlar için ES Hukuk Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmemektedir.

ATEŞLİ SİLAHLA YARALANMA SONUCUNDA AĞIR YARALANAN KİŞİNİN, AMELİYATTA VERİLEN KANDAN HEPATİT VİRÜSÜ KAPMASI NETİCESİNDE ÖLMESİ İLE İLLİYET BAĞI KESİLMEZ.

30.10.2020 2561

YARGITAY

CEZA GENEL KURULU

Esas Numarası: 2008/1-186

Karar Numarası: 2009/147

Karar Tarihi: 02.06.2009

KASTEN ÖLDÜRME SUÇU

SUÇA TEŞEBBÜS HALİ

BİRDEN FAZLA HÜKÜMDEKİ CEZALARIN TOPLANMASI

ÖZETİ: Olayda sanık, öldürme kastı ile hareket etmiş ve ölüm neticesi de meydana gelmiştir. Sanığın eylemi ile meydana gelen yara Adli Tıp Kurumu raporunda da belirtildiği üzere başlı başına ölüme yol açacak nitelikte olup, bu eyleme bağlı olarak da ölüm neticesi gerçekleşmiştir. Meydana gelen ölüm neticesi, sanığın eyleminin doğal sonucu olup, sanığın eylemi ile başlattığı nedenler serisinden bağımsız gelişen bir netice olmadığından, sanığın eylemi ile ölüm neticesi arasında nedensellik bağı kesilmemiştir. Bu nedenle sanığın kasten adam öldürme suçunu işlediğinin kabulünde zorunluluk bulunmaktadır.

DAVA: Sanık H... S...’in, tabanca ile ateş etmesi sonucunda merminin maktûlün karın üst noktadan girdiği, iç organ, bağırsakları yaraladığı, maktûlün önce S... Devlet Hastanesine kaldırıldığı acilen ameliyata alındığı, vena mazenterika inferier yırtığı, 7 yerden ince bağırsak parçalanması tespit edilip, bir adet kopma olduğu, acil ameliyatla yırtıkları dikilip tamir edildiği, bu arada maktûle 7 ünite kan verildiği, daha sonra bir müddet hastanede kaldıktan sonra 10.09.1999 tarihinde şifa ile taburcu olduğu, bu suretle öldürme kast ve iradesi ile ateşlenen etkili ve tesirli silahın açtığı yaranın ameliyat ve tedavi nedeniyle öldürücü sonuç ve etkisinin onarıldığı, mağdurun daha sonra 25.10.1999 tarihinde açılan davada duruşmaya geldiği, rahat şekilde iddiasını sergileyip ifadesini verdiği, önce Trabzon’da daha sonra G... H... intaniye polikliniğine müracaat ettiği, rahatsızlığının arttığı, 02.11.1999’da yoğun bakıma yatırıldığı, 06.11.1999 tarihinde vefat ettiği, ATK 1. İhtisas Kurulunun 26.07.2000 tarih ve 1169 sayılı raporuna göre “ölümün ateşli silah yaralanmasının tedavisi için hepatit virüslü kan verilmesi sonucu gelişen akut hepatitten ileri geldiğinin” tespit edildiği, ölümün maktûlün ateşli silahla yaralanması sonucu ameliyat sırasında verilen hepatit virüslü kanın vücuda verilmesi ile fail H...S...’in iradesi dışında gayri melhuz sebebin birleşimi ile meydana geldiği, sanıkta öldürme kastının bulunduğu, ancak öldürme kastı ile ika edilen eylemin direk sonucunda kişinin ölmediği tedavi ve ameliyat sonucu kurtarıldığı, fakat failin iradesi haricinde eklenen başka sebebin birleşimi ile meydana geldiği kabul edilerek, sanığın 765 sayılı TCY’nın 451, 59. maddeleri uyarınca 16 yıl 8 ay ağır hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hakkında 31 ve 33. maddelerin uygulanmasına, 6136 sayılı Yasanın 13/1 ve 765 sayılı TCY’nın 59. maddeleri uyarınca 1 yıl 3 ay hapis ve 50.000.000 lira ağır para cezası ile cezalandırılmasına, emanette kayıtlı tabanca, şarjör, 7.65 mm çaplı 1 adet dolu mermi ve 4 adet boş kovanın 765 sayılı TCY’nın 36. maddesi uyarınca zoralımına, doktor hakkında ihmalinin bulunup bulunmadığı konusunda gereğinin yapılması için kararın bir örneğinin C.savcılığına gönderilmesine ilişkin, T... Ağır Ceza Mahkemesince 27.11.2000 gün ve 233-302 sayı ile verilen hüküm, Yargıtay 1. Ceza Dairesince 26.09.2001 gün ve 2526-3374 sayı ile onanarak kesinleşmiştir.

5237 sayılı TCY’nın yürürlüğe girmesinden sonra, T... 1. Ağır Ceza Mahkemesince duruşma açılarak yapılan uyarlama yargılaması sonunda 26.09.2005 gün 268-214 sayı ve özetle; hükümlü H...’nin eyleminin 5237 sayılı TCY’nın 7/2 ile 23. maddesi aracılığı ile aynı Yasanın 81. maddesi gereği yaptırıma bağlandığı ve suça konu olayda hükümlünün mutlak suretle kasti olarak hareket ettiği taksirden bahis edilemeyeceği, ayrıca hükümlünün eyleminin kalkışma aşamasında kaldığı, sonradan ölümü meydana getiren sebepte hükümlünün kusurun bulunmadığı kabul edilerek, önceki hükmün adam öldürmeye ilişkin kısmının iptali ile sanığın 5237 sayılı TCY’nın 81, 35 ve 62. maddeleri uyarınca 12 yıl 6 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hükmün diğer kısımlarının aynen infazına, 5275 sayılı Yasanın 99. maddesi uyarınca sanık hakkındaki cezalar toplanarak sonuçta 13 yıl 9 ay hapis ve 50 YTL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.

Katılan vekilinin temyizi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 13.03.2007 gün ve 1802-1384 sayı ile; katılan vekilinin yetkisi bulunmadığından 6136 sayılı Yasaya aykırılık suçundan kurulan hükme yönelen temyiz isteğinin CYUY’nın 317. maddesi uyarınca reddine karar verilmiş, adam öldürmek suçundan kurulan hükmün ise;

“... 25.08.1999 günü meydana gelen olayda sanığın tabancayla yakın mesafeden öldürme kastıyla yaptığı atışlardan birinin ölenin batın bölgesine isabet ederek büyük damar yaralanmasına, ince barsakta 7 yerde perferasyona ve bir yerde ince barsak kopmasına neden olduğu, acilen alındığı ameliyatta damar ve ince barsak onarımı yapılıp 7 ünite kan verildiği, hayati tehlikeye maruz kalan ölenin durumunun düzelmesi üzerine 10.09.1999 tarihinde taburcu edildiği, 26.10.1999 günü akut hepatit tanısı ile yeniden hastaneye yatırıldığı ve tüm tedavilere rağmen 06.11.1999 günü öldüğü anlaşılmıştır.

Dosyada mevcut Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulu raporunda; ‘ateşli silah yarasının; damar ve barsak yaralanması nedeniyle başlı başına ölüme yol açacak nitelikte olmakla birlikte gerekli cerrahi onarımın gerçekleştirildiği, tedavi sırasında verilen kan ürünlerinin birinde hepatit virüsü saptandığı; yaralanma ve tedavi sonrası yapılan tıbbi incelemelerde hepatit tanısı konduğu ve kan ürünü verilmesi ile hastalık gelişiminin uyumlu olduğu dikkate alındığında; ölümün ateşli silah yaralanmasının tedavisi için hepatit virüslü kan verilmesi sonucu gelişen akut hepatitten ileri geldiğinin kabulü gerektiği; ateşli silah yaralanması ile ölüm arasında illiyet bağı bulunduğu, hepatit virüslü kan verilmesi ve hepatiti gelişiminin failin iradesi dışında eklenen bir sebep olduğu şeklinde görüş bildirildiği tespit edilmiştir.

Bu oluş ve rapor birlikte değerlendirildiğinde; uyarlamaya konu 765 sayılı TCK’nun 451. maddesindeki ‘failin iradesinden hariç gayri melhuz esbabın inzimamı suretiyle ölüme neden olmak’ suçunun 5237 sayılı TCK kapsamında doğrudan karşılığı bulunmamakla beraber; sanığın öldürme kastıyla hareket ettiği ve ölümün de yapılan bu fiilin doğal neticesi olarak meydana geldiğinin yine bu bağlamda fiil ile netice arasında uygun nedensellik bağının da mevcut olduğu hususları dikkate alındığında; oluşan suçun unsurları itibariyle 5237 Sayılı TCK’nun 81. maddesinde öngörülen kasten adam öldürme suçunu oluşturacağı ve bu suç nedeniyle tayin olunacak sonuç cezanın da 765 sayılı TCK uyarınca verilmiş ve kesinleşmiş hükümle verilen cezadan daha lehe olmayacağından uyarlama isteminin reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde 5237 sayılı TCK’nun 81, 35/2 ve 62. maddeleri uyarınca hüküm kurulması...” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.

Yerel Mahkeme ise, 11.12.2007 gün ve 167-329 sayı ile;

“... ölüm neticesinin fail H...S...’in hareketinin doğrudan sonucu olmadığı, kesinleşen yüksek mahkeme kararı ile de kabul edilmiştir. Bu konudaki kesinleşen mahkeme kararı ve Yüksek Yargıtay 1. Ceza Dairesinin onama kararı, ölüm neticesinin failin iradesinden hariç gayri melhuz bir sebebin inzimamı ile meydana geldiğine çok güçlü bir delildir. Bu güçlü delili ortadan kaldıracak herhangi bir başka aynı güçte delil mevcut değildir. Ayrıca Yüksek Yargıtay 1. CD.nin 13.03.2007 gün ve 2006/1802 esas 2007/1384 karar sayılı bozma ilamına uyulması durumunda ve bunun da emsal teşkil etmesi halinde bu kez neticeye yönelik illi değer taşıyan hareketlerin başka bir hareketin birleşimi ile kesilmesi veya birleşmesi ve neticenin birinci veya ikinci hareketten hangisinin etkisi ile meydana geldiğinin ayırt edilememesi durumunda, birinci hareketin neticeyi meydana getirmeye elverişli olduğunu kabulle, doğrudan meydana gelen neticeden birinci hareketin sahibini sorumlu tutmaya yönelik bir uygulama adil olmayacaktır. Bu nedenle hükümlü H... S...’in öldürme kastı taşıyan fiilinin neticeye doğrudan etkisinin olduğu, diğer bir anlatımla hepatitli kan verilmesinin neticeye etkili olmadığı şeklinde bir kabul dosya içeriğine uygun değildir. Ayrıca ölümü meydana getiren hepatitli kanın maktûle verilmesi olayında sanık H... S...’in taksiri de mevcut değildir. Sonradan eklenen ortak sebep fiilin tabi sonucu ise; örneğin zatüre gelişmesi, aşırı kan kaybı, ameliyatın geç yapılması gibi hallerde olaya TCK’nun 81. maddesinin uygulanması ile birinci failin kasten öldürmeden sorumlu tutulması, aksi takdirde sonradan eklenen ortak sebep fiilin tabi sonucu değil ise ve failin de eklenen ortak sebebin eklenmesinde kusuru mevcut değil ise, örneğin ameliyat edilen hastanın serumuna zehir katılması, kullanılan kanın hepatitli olması, ( bu kasten veya taksirle olabilir ) kusursuz ceza olmaz ilkesi gereği 5237 sayılı TCK’nun 81, 35. maddeleri uygulanmak suretiyle konunun çözümünün daha adil olacağı...”,

Gerekçeleriyle önceki hükümde direnmiştir.

Bu kararın da O Yer C. Savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay C.Başsavcılığının “bozma” istekli, 03.07.2008 gün ve 119005 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulu’nca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır:

KARAR: Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, hakkında uyarlama yargılaması yapılan sanığın, sabit olan eyleminin adam öldürme suçuna mı, yoksa adam öldürmeye kalkışma suçuna mı uyduğunun, buna bağlı olarak da lehe yasanın belirlenmesine ilişkindir.

765 sayılı TCY’nın 451. maddesi; “Ölüm, failin fiilinden evvel mevcut olup da failce bilinmeyen ahvalin birleşmesi veyahut failin iradesinden hariç ve gayrimelhuz esbabın inzimamı yüzünden vukua gelmiş ise … cezası hükmolunur” şeklinde düzenleme içermekteydi.

Yargıtay Ceza Genel Kurulunun ve Özel Dairelerin yerleşmiş kararlarında vurgulandığı üzere, anılan maddenin uygulanması için, fail tarafından meydana getirilen ve ölüme neden olan yaralanmanın bizatihi öldürücü nitelikte olmaması, ölümün eklenen bir nedenden meydana gelmesi ve eklenen bu nedenin olası olmayan, beklenmeyen bir neden olması, koşullarının gerçekleşmesi gerekmektedir.

Ancak, yasa koyucu 5237 sayılı TCY’da benzer bir hükme yer vermemiştir. Bu nedenle, sonradan eklenen nedenlerin yarattığı etki ile ölüm neticesinin meydana geldiği olaylar yönünden, failin hukuki durumu, somut olayda meydana gelen neticenin faile isnat edilip edilemeyeceği, yani eylem ile netice arasındaki nedensellik bağı bulunup bulunmadığı belirlenerek, saptanmalıdır.

Bu konu öğretide de değerlendirilmiştir. Prof. Dr. N...C...-Doç. Dr. H... Z...-Yrd. Doç. Dr. Ö...Ç..., “Kişilere Karşı İşlenen Suçlar” adlı eserlerinde;

“Failin fiilinden önce bulunup da failce bilinmeyen nedenlerin birleşmesi ya da failin iradesi dışında ve beklenmeyen durumların eklenmesi yüzünden ölüm neticesinin meydana gelmesi halinde cezada indirim öngören 765 sayılı TCK m.451 hükmü, 5237 sayılı Türk Ceza Yasası’na alınmamıştır. Dolayısıyla, bu Yasa bakımından, failin fiilinden önce var olan, ancak failce bilinmeyen nedenlerden dolayı veya failin iradesi dışında ve beklenmeyen durumların eklenmesi nedeniyle ölüm sonucunun meydana gelmesi halinde, failin ceza sorumluluğunun belirlenmesi önem taşımaktadır. Böyle bir durumda, somut olayda gerçekleşen neticenin, meydana gelen olayların doğal, alışılmış süreci içinde ve genel yaşam deneyimlerine göre faile isnat edilip edilemeyeceği konusu değerlendirilmelidir… Meydana gelen netice olağan değilse, faile isnad edilemeyecek; teşebbüs hükümlerinin uygulanması söz konusu olacaktır” şeklinde konuyu açıklamışlardır. ( sh.27 )

Doç. Dr. V...Ö...Ö... ise, “Yeni Türk Ceza Kanununun Anlamı, Özel Hükümler, Cilt 2” adlı eserinde;

“Burada netice ilk harekete bağlı bir başka sebepten meydana gelmektedir. Bu sebep üçüncü bir kişinin hareketinden olabileceği gibi, mağdurun hareketinden de kaynaklanabilir. Bu durumda mağdurun ya da üçüncü kişinin hareketinin, ilk hareketle netice arasındaki nedensellik bağlantısının varlığına bir etkisi olmaz. Burada mağdur ya da üçüncü kişinin hareketi bir başka sebebi meydana getirmekte, netice bu sebepten dolayı meydana gelmektedir. Bu durumda fail diğer sebebe kendi hareketi ile yol açtığı için hareketi ile meydana gelen netice arasındaki nedensel bağlantı varlığını korur. … burada netice bağımsız bir sebepler serisinin sonucu olarak değil, failin yarattığı sebepler serisine bağlı olarak meydana gelmektedir. Bu halin tipik örneğini 765 s. TCK m. 451 ve m. 452 oluşturmaktaydı. Ancak YTCK’da bu hükümlere yer verilmemektedir…

Failce Bilinmeyen Sebeplerin Neticeye Etkisi

Üçüncü kişinin sonraki kasti ya da taksirli hareketi ilk hareket ile netice arasındaki nedensel bağlantıyı ortadan kaldırmaz. Failin gerçekleştirdiği hareket ve şarttan sonra bu hareket ve şarttan bağımsız ve fakat bu şartla ilgili olan ve bilinmeyen, umulmayan bir sebebin eklenmesi ile neticenin meydana gelmiş olması halinde nedensellik bağı varlığını korur.” açıklamasına yer vermiştir.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Sanığın, maktûle tabanca ile ateş ederek onu karın bölgesinden yaraladığı, maktûlün kaldırıldığı hastanede ameliyat edilerek kurtarıldığı ve iyileşerek taburcu edildiği, ancak ameliyat sırasında verilen 7 ünite kandan bir tanesinde bulunan hepatit virüsünün bulaştığı ve ölümün akut hepatit sonucunda meydana geldiği konusunda bir uyuşmazlık ve kuşku bulunmamaktadır.

Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulunun konuya ilişkin 26.07.2000 günlü raporunun sonuç kısmında;

“25.08.1999 tarihinde ateşli silahla yaralandığı, 06.11.1999 tarihinde hastanede akut hepatit tanısı ile tedavi görürken öldüğü bildirilen 1947 doğumlu S...S... hakkında düzenlenen adli ve tıbbi belgelerden elde edilen bilgilere göre;

1- Ateşli silahla yaralandığı, damar ve barsak yaralanması saptandığı, ateşli silah yaralanması başlı başına ölüme yol açacak nitelikte olmakla birlikte gerekli cerrahi onarımın gerçekleştirildiği, tedavi sırasında verilen kan ürünlerinin birinde hepatit virüsü saptandığı; yaralanma ve tedavi sonrası yapılan tıbbi incelemelerde hepatit tanısı konduğu ve kan ürünü verilmesi ile hastalık gelişiminin uyumlu olduğu dikkate alındığında; ölümün ateşli silah yaralanmasının tedavisi için hepatit virüslü kan verilmesi sonucu gelişen akut hepatitten ileri geldiğinin kabulü gerektiği,

2- Ateşli silah yaralanması ile ölüm arasında illiyet bağı bulunduğu, hepatit virüslü kan verilmesi ve hepatit gelişiminin failin iradesi dışında eklenen bir sebep olduğu, kastın tıbben tayin edilemeyeceği” belirtilmiştir.

Görüldüğü gibi, olayda sanık, öldürme kastı ile hareket etmiş ve ölüm neticesi de meydana gelmiştir. Sanığın eylemi ile meydana gelen yara Adli Tıp Kurumu raporunda da belirtildiği üzere başlı başına ölüme yol açacak nitelikte olup, bu eyleme bağlı olarak ta ölüm neticesi gerçekleşmiştir. Meydana gelen ölüm neticesi, sanığın eyleminin doğal sonucu olup, sanığın eylemi ile başlattığı nedenler serisinden bağımsız gelişen bir netice olmadığından, sanığın eylemi ile ölüm neticesi arasında nedensellik bağı kesilmemiştir. Bu nedenle 5237 sayılı TCY kapsamında, sanığın kasten adam öldürme suçunu işlediğinin kabulünde zorunluluk bulunmaktadır.

Yerel Mahkemece yapılan uyarlama yargılamasında, dosya kapsamına uymayan gerekçelerle, sanığın, adam öldürme suçu yerine, adam öldürmeye kalkışma suçundan cezalandırılmasına karar verilmesi ve hatalı olarak belirlenen suç niteliği nazara alınarak lehe yasanın saptanması, yasaya aykırıdır.

Öte yandan, Yerel Mahkemenin kabulüne göre;

Uyarlama kararı verilirken, önceki hükmün bir kısmını iptal edilerek, adam öldürme suçu yönünden uyarlama kararı verilmesi, ancak önceki kararın kalan kısmının aynen infazına karar verilmesi, ayrıca, 5275 sayılı Yasanın 99. maddesi hükmüne aykırı olarak cezaların toplanması, zoralım ve yargılama giderleri konusunda infaz yeteneği bulunan bir hüküm kurulmaması, Ceza Genel Kurulunun ve Özel Dairelerin yerleşmiş kararlarında da vurgulandığı üzere yasaya aykırıdır.

Bu itibarla Yerel Mahkeme direnme kararı isabetsiz olduğundan bozulmasına karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan Kurul Üyeleri ise, Yerel Mahkemenin direnme gerekçelerinin isabetli olduğu görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.

SONUÇ: Açıklanan nedenlerle;

1- T. 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 11.12.2007 gün ve 167-329 sayılı direnme hükmünün BOZULMASINA,

2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 02.06.2009 günü yapılan müzakerede, tebliğnamedeki isteme uygun olarak oyçokluğuyla karar verildi.

ES Hukuk Bürosu, Şişli Avukatlık Bürosu, Mecidiyeköy Avukatlık Bürosu, Şişli Hukuk Bürosu, Mecidiyeköy Hukuk Bürosu