İnternet sitemizde paylaşılan Yargıtay Kararları tamamen bilgilendirme amaçlı olup, kararların doğruluğu yargitay.gov.tr adresinden teyit edilmeden kullanılan kararlardan doğabilecek zararlar için ES Hukuk Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmemektedir.

BASININ MADDİ GERÇEĞİ ARAŞTIRMAK GİBİ BİR YÜKÜMLÜLÜĞÜ OLMAMAKLA BİRLİKTE, HABERİN VERİLİŞİ SIRASINDA ÖZLE BİÇİM ARASINDAKİ DENGEYİ DE MUHAFAZA ETMESİ ESASTIR.

05.10.2018 4081

T.C.

Yargıtay

Hukuk Genel Kurulu

E: 2017/1364 K: 2018/1188 K.T.: 13.06.2018

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki “manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Bakırköy 10. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 08.11.2012 gün ve 2010/557 E., 2012/482 K. sayılı karar, davalılar … Yatırım Sanayi ve Ticaret A.Ş. ve … vekili tarafından temyiz edilmekle, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 05.02.2014 gün ve 2013/4775 E., 2014/1718 K. sayılı kararı ile;

“…Dava, basın yolu ile kişilik haklarına saldırıdan dolayı uğranılan manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Yerel mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı vekili, Güneş Gazetesi’nin, Venüs isimli ekinin 12/12/2010 tarihli nüshasında “Şahan çok çabaladı yine de yakalandı!” başlığıyla yapılan haberin gerçeğe aykırı olduğunu, söz konusu gecede kardeşini vatani görevine uğurlamadan önce aile dostları ve akrabaları ile yemek yediklerini, çapkınlık yaparak samimi olduğu iddia edilen sarışın şahsın öz kuzeni olduğunu, hayal ürünü ve gerçeğe aykırı olan haberle kişilik haklarına saldırıda bulunulduğunu ileri sürerek davalıların manevi tazminat ile sorumlu tutulmasını talep etmiştir.

Davalılar vekili, dava konusu haberin toplumsal ilgiye matuf ve magazinsel nitelikte bir haber olduğunu, hukuka uygunluk kriterine sahip olan haberin davacının kişilik haklarına saldırı oluşturmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

Yerel mahkemece, gerçeğe aykırı haber yapılması halinde davacının onur ve saygınlığının zedelenmesinin doğal olup, kamuoyunca tanınan biri olması veya bu tür görüntü ve haberlerle sıklıkla gündeme gelmesinin hukuka aykırılığı ortadan kaldırmayacağı gerekçesiyle istemin kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Basın özgürlüğü, Anayasanın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Yasasının 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır. Bunun içindir ki, bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir.

Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp, yayınlarında Anayasanın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanunu’nun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluktur.

Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.

Somut olayda, Güneş Gazetesi’nin, Venüs isimli ekinin 12/12/2010 tarihli nüshasının ilk sayfasında “Şahan çok çabaladı yine de yakalandı!” başlığıyla yapılan haberde; “… önceki akşam bir arkadaşının doğum gününde felekten bir gece geçirdi. Yaklaşık yirmi kişilik bir grup halinde mekana gelen … ve arkadaşları geceyi Zuma Restaurant’ta yemek yiyip sohbet ederek açtılar…Geç saatlere kadar eğlenen …, mekan çıkışı hanımlarla aynı kareye girmemek için çok çabaladı ama başarılı olamadı….” şeklinde ifadelere ve fotoğraflara yer verilmiştir.

Dosyaya sunulan belgelerden, davacı …’ın annesinin babası ile dava dışı İrem Onarım’ın babasının annesinin kardeş olup, davacı ile dava dışı İrem Onarım’ın kuzen olduğu anlaşılmaktadır. Bunun yanısıra davalı vekili tarafından dosyaya sunulan ve davacı ile ilgili olarak yazılı ve görsel medyada yer alan haberlerden, davacı …’ın sürekli kamuoyunun gözü önünde olan ve özel yaşantısıyla sık sık gündeme gelen şöhret sahibi bir kişi olduğu anlaşılmaktadır.

Davaya konu olayda; davalının gazetesinde yayınlanan haberlerin ve resimlerin haber verme ve kamu oyunu bilgilendirme hakkına binaen hazırlanmış, görünen gerçekliğe uygun, güncel bir magazin haberi olduğu, haberin yayınlanmasında toplumsal ilgi bulunduğu, basının maddi gerçekliği araştırmak ve kanıtlamak yükümlülüğü bulunmadığı, çatışan yararlar dengesinin davacı yararına bozulmadığı, davalı yönünden hukuka uygunluk nedenlerinin bulunduğu ve böylece davacının kişilik haklarının saldırıya uğramadığı benimsenmelidir.

Yerel mahkemece açıklanan yönler gözetilerek, istemin tümden reddedilmesi gerekirken, yerinde olmayan yazılı gerekçeyle, davalının manevi tazminat ile sorumlu tutulmuş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir…”

gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir.

Davacı vekili davalı şirketin imtiyaz sahibi olduğu ve davalı …’ın muhabirliğini yaptığı 12.12.2010 tarihli Güneş Gazetesi’nin Venüs isimli ekinde “Şahan çok çabaladı yine de yakalandı” başlığıyla bir haberin yayınlandığını, söz konusu haberin gerçek dışı olduğunu ve bu haberler nedeniyle müvekkilinin kişilik haklarının saldırıya uğradığını ileri sürerek 10.000,00-TL manevi tazminatın ihlal tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalılar vekili açılan davanın hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, dava konusu haberin toplumsal ilgiye matuf ve magazinsel nitelikte bir haber olarak nitelendirilmesi gerektiğini, hukuka uygunluk kriterlerine sahip olan bu haberin davacının kişilik haklarını rencide edecek bir unsur taşımadığını ve davacının iddia ettiği gibi şahsa yapılan bir saldırının da bulunmadığını, dolayısıyla açılan manevi tazminat davasının reddinin gerektiğini savunmuştur.

Mahkemece bahsi geçen Güneş Gazetesi’nin Venüs isimli ekindeki metnin haber başlığının “Şahan çok çabaladı yine de yakalandı” şeklinde kaleme alındığı, magazin gazetesinde yer alan fotoğrafların incelenmesinde, fotoğrafları basılan şahısların aynı mekandan çıktıkları, ancak bunun dışında birbirleri ile yakınlaştıklarını ya da öpüştüklerini gösterir nitelikte bir olgunun dış dünyaya yansımadığı, fotoğrafları yayınlanan davacı … ile kimliği belirlenen İrem Onarım’ın dosya içerisinde bulunan nüfus aile kayıt örneğine göre kuzen çocukları oldukları, davacı …’ın kardeşinin askere uğurlanacak olması nedeniyle haberde bahsi geçen mekana gidildiği, basının özgür olduğu ve sansür edilemeyeceği 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 28. maddesinde ve 5187 sayılı Basın Kanunu’nda vurgulandığı, anayasal bir hak olan basın özgürlüğünün amacının, kamunun ilgisini çeken olaylarda toplumun bilgilendirilmesini sağlamak olduğu, basın özgürlüğü ile kişilik haklarının çatışması hâlinde ise haberin veriliş şeklinin hukuka uygunluk sınırları içerisinde kalıp kalmadığının önem taşıyacağını, bir haberde hukuka uygunluk kriterlerinin gerçeklik, kamu yararı, güncellik ile öz ve biçim arasındaki denge kuralı olduğu, dava konusu haberin hem maddi gerçeğe hem de gerçeklik kriteri yönünden görünür gerçeğe uygun olmadığı, dolayısıyla gerçeğe aykırı bir haberin topluma ulaştırılmasında kamu yararı unsurundan söz edilemeyeceği, her ne kadar davacının toplumda tanınan bir kişi olması nedeni ile magazinsel gündeme konu edilmesi mümkün ise de, basının objektif sorumluluk anlayışı içerisinde doğru olaylara dayanarak ve doğru bir amaca yönelik olarak yaptığı haberlerin varlığı hâlinde sorumluluğun doğmayacağı, ancak maddi ve görünen gerçeğe aykırı haber yapılması durumunda hukuka uygunluk nedenlerden yararlanılamayacağı, davacının tanınan bir kişi de olsa gerçeğe aykırı bir habere ve bunun kişisel-toplumsal sonuçlarına tahammül etmesinin beklenemeyeceği, söz konusu gerçek dışı haberde davacının akrabası olan bir kişi ile yakınlaştığı hatta öpüştüğü iddialarının fotoğrafları basılmak suretiyle verilmesinin davacının kişilik haklarının ihlali sonucunu doğurmasının kaçınılmaz olduğu, manevi zarar ile eylem arasında illiyet bağı bulunduğu, “hukuka uygunluk nedenlerinin” gerçekleşmemesi ve “hukuka aykırılık” unsurunun varit olması yönü ile basın yolu ile kişilik haklarına saldırıdan kaynaklanan manevi tazminat koşullarının gerçekleştiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Davalılar T Medya Yatırım Sanayi ve Ticaret A.Ş. ve … vekilinin temyizi üzerine hüküm Özel Dairece, yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.

Yerel Mahkemece haberin ve içeriğinin başka gazetelerde yayınlandığı, söz konusu bu haberler nedeniyle davacı vekilince davacı ile kuzeni olduğu tespit edilen bayanın kişilik haklarına saldırının meydana geldiği belirtilerek Milliyet, Güneş, Takvim ve Sabah gazeteleri aleyhine toplam sekiz manevi tazminat davasının açıldığı ve yapılan yargılamalar neticesinde dört davanın kabul edildiği, Milliyet Gazetesi (Doğan Gazetecilik A.Ş.) ve Sabah Gazetesi (Turkuaz Gazete Dergi Basım A.Ş.) aleyhinde açılan davaların ise kısmen kabul edildiği, verilen kısmen kabul kararlarının Yargıtay 4. Hukuk Dairesi tarafından onandığı, Güneş Gazetesi (T-Medya Yatırım Sanayi A.Ş.) aleyhinde açılan dava ile Takvim Gazetesi aleyhine açılan davada verilen kısmen kabul kararlarının ise aynı Özel Daire tarafından bozulduğu, örneğin Bakırköy 7. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2010/553 E., 2012/249 K. sayılı kararının incelenmesinde davalı Doğan Gazetecilik A.Ş.’nin imtiyaz sahibi olduğu Milliyet Gazetesi’nin Cadde isimli ekinin 12.12.2010 tarihli nüshasında “Bu sarışın kim?” başlığı altında verilen haberin davacının kişilik haklarına saldırı niteliğinde olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verildiği, verilen bu kararın Yargıtay 4. HD’nin 03.10.2013 gün ve 2012/17550 E., 2013/15679 K. sayılı kararı ile onandığı; aynı şekilde İstanbul 5. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2010/517 E., 2011/170 K. sayılı kararının incelenmesinde davalı Turkuaz Gazete Dergi Basım A.Ş.’nin imtiyaz sahibi olduğu Sabah Gazetesi’nin 12.12.2010 tarihli sayısında ve ilgili gazetenin internet adresinde önde davacının, arka tarafta iki hanımın merdivenden inerken çekilen fotoğrafı altında “Şahan, sarışın güzel ile öpüştü” başlığı ile verilen haberin davacının kişilik haklarına saldırı teşkil ettiği gerekçesiyle kabul kararı verildiği, bu kararın da Yargıtay 4. HD’nin 15.10.2012 gün ve 2011/13134 E., 2012/15023 K. sayılı kararı ile onandığı; öte yandan İstanbul 5. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2010/518 E., 2011/171 K. sayılı kararının incelenmesinde davalı Turkuaz Gazete Dergi Basım A.Ş.’nin imtiyaz sahibi olduğu Takvim Gazetesi’nin 12.12.2010 tarihli Saklambaç ekinde ve ilgili gazetenin internet adresinde “Playboy Şahan” başlıklı yazı altında verilen haberin davacının kişilik haklarına saldırı oluşturduğu ifade edilerek verilen davanın kabulü yönündeki kararın Yargıtay 4. HD’nin 15.10.2012 gün ve 2011/13163 E., 2012/15022 K. sayılı kararı ile bu kez bozulduğu; bu durumda, dava konusu aynı haberin farklı gazetelerde yayınlanmasından sonra kişilik haklarına saldırı nedeniyle açılan manevi tazminat davaları neticesinde verilen mahkeme kararlarını inceleyen Özel Dairenin kendi kararları arasında çelişkinin bulunduğu belirtilerek direnme kararı verilmiştir.

Direnme kararı, davalı T Medya Yatırım Sanayi ve Ticaret A.Ş. vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, davacının fotoğrafları da kullanılmak suretiyle Güneş Gazetesi’nin Venüs isimli ekinde “…Şahan çok çabaladı yine de yakalandı” başlığı altında verilen haber içeriğinin görünür gerçekliğe uygun olup olmadığı ve basının maddi gerçekliği araştırma yükümlülüğünün bulunup bulunmadığı, burada varılacak sonuca göre yapılan haberin davacının kişilik haklarına saldırı teşkil edip etmediği noktasında toplanmaktadır.

Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce mahkemenin davanın kısmen kabulüne dair verdiği ilk kararın Özel Daire tarafından bozulduğu, bozma sonrası yerel mahkemece aynı konuya ilişkin karar örneklerinin incelendiği ve dava konusu haber kapsamında basında yer alan aynı içerikli haberler nedeniyle Milliyet, Güneş, Takvim ve Sabah gazeteleri aleyhine manevi tazminat istemli toplam sekiz davanın açıldığı, bu davaların dördünün kabul edildiği, diğer davalarda ise kısmen kabul kararı verildiği, kısmen kabul kararlarının bir bölümünün Yargıtay 4. Hukuk Dairesi tarafından onandığı; Güneş Gazetesi aleyhine açılan dava ile Takvim Gazetesi aleyhine açılan davada verilen kısmen kabul kararlarının ise aynı Özel Daire tarafından bozulduğu ifade edildikten sonra, mahkemelerin onama ve bozmaya konu kararları ile Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin kararlarının esas ve karar numaraları ile haber ve gerekçe içeriklerinin açıklandığı; devamında da dava konusu aynı haberin farklı gazetelerde yayınlanmasından dolayı kişilik hakları saldırıya uğrayan davacının açtığı manevi tazminat davaları neticesinde yerel mahkemelerce verilen kararları inceleyen Özel Dairenin kendi kararları arasında dahi çelişkinin bulunduğu gerekçe gösterilerek direnme kararı verildiği dikkate alındığında; mahkemece verilen direnme kararının, ilk hükmün gerekçesinde yer almayan yeni bir olguya dayalı yeni hüküm niteliğinde olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre de temyiz incelemesinin Özel Daire tarafından mı yoksa Hukuk Genel Kurulu tarafından mı yapılması gerektiği hususu ön sorun olarak görüşülüp tartışılmış ve Kurul çoğunluğu tarafından, yerel mahkemenin Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin kararlarını gerekçesine eklemesinin yeni hüküm niteliğinde olmadığı, mahkemenin kendi gerekçesini güçlendirmek amacıyla bahsi geçen bu kararları gerekçesine yazdığı, dolayısıyla ortada yeni bir hükmün ve bu itibarla ön sorunun da bulunmadığı oy birliği ile kabul edilerek işin esasının incelenmesine geçilmiştir.

Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır.

Manevi zarar, kişilik değerlerinde oluşan objektif eksilmedir. Duyulan acı, çekilen ızdırap manevi zarar değil, onun görüntüsü olarak ortaya çıkabilir. Acı ve elemin manevi zarar olarak nitelendirilmesi sonucu, tüzel kişileri ve bilinçsizleri; öte yandan, acılarını içlerinde gizleyenleri tazminat isteme haklarından yoksun bırakmamak için yasalar, manevi tazminat verilebilecek bazı olguları özel olarak düzenlemiştir.

Bunlar kişilik değerlerinin zedelenmesi (TMK m.24), isme saldırı (TMK m.26), nişan bozulması (TMK m.121), evlenmenin butlanı (TMK m.158/2), boşanma (TMK m.174/2) bedensel zarar ve ölüme neden olma (TBK m.58) durumlarından biri ile kişilik haklarının zedelenmesi (TBK m.58) olarak sıralanabilir.

4721 sayılı TMK’nın 24. maddesi ile 6098 sayılı TBK’nın 58. maddesi diğer yasal düzenlemelere nazaran daha kapsamlıdır.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 24. maddesinde;

“Hukuka aykırı olarak kişilik hakkına saldırılan kimse, hakimden, saldırıda bulunanlara karşı korunmasını isteyebilir.

Kişilik hakkı zedelenen kimsenin rızası, daha üstün nitelikte özel veya kamusal yarar yada kanunun verdiği yetkinin kullanılması sebeplerinden biriyle haklı kılınmadıkça, kişilik haklarına yapılan her saldırı hukuka aykırıdır.”

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 58. maddesinde de;

“Kişilik hakkının zedelenmesinden zarar gören, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar para ödenmesini isteyebilir.

Hâkim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir giderim biçimi kararlaştırabilir veya bu tazminata ekleyebilir; özellikle saldırıyı kınayan bir karar verebilir ve bu kararın yayımlanmasına hükmedebilir.”

hükümleri yer almaktadır.

TMK’nın 24. ve TBK’nın 58. maddesinde belirlenen kişisel çıkarlar, kişilik haklarıdır. Kişilik hakları ise kişisel varlıkların korunmasıyla ilgilidir. Kişisel varlıklar bedensel ve ruhsal tamlık ve yaşam ile nesep gibi insanın, insan olmasından güç alan varlıklar ya da kişinin adı, onuru ve sır alanı gibi dolaylı varlıklar olarak iki kesimlidir.

Görüldüğü üzere TBK’nın 58. maddesi gereğince kişisel hakları zarara uğrayanların manevi tazminat isteme hakları vardır.

Bu genel açıklamalardan sonra uluslararası metinlerde ifade özgürlüğünün nasıl yer aldığının da incelenmesinde yarar bulunmaktadır:

Hemen belirtmek gerekir ki, 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 90. maddesinin son fıkrası “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.” hükmünü içermektedir. Bu durumda, mahkemelerce önlerine gelen uyuşmazlıklarda usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası andlaşmalar ile iç hukukun birlikte yorumlanması ve uygulanması gerekmektedir.

Hâl böyle olunca, Türkiye’nin taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde (AİHS) somut uyuşmazlığın nasıl düzenlendiğini ve sözleşmenin uygulanmasını sağlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarının incelenmesi gerekmektedir.

“Özel ve aile hayatına saygı hakkı” başlıklı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 8. maddesinin birinci fıkrası “Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.” hükmünü içermekte olup, hangi hâllerde özel ve aile hayatına saygı hakkının sınırlandırılabileceği de aynı maddenin ikinci fıkrasında düzenlenmektedir ki; bu hakkın kullanılmasına bir kamu makamının müdahalesi, … başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz konusu olabilir.

AİHS’nin 8. maddesinin amacı bireyi kamu otoritelerinin keyfi uygulamalarına karşı korumaktır (Haas v. İsviçre, Başvuru no 31322/07). Bu amaca bir bireyin kişisel özerkliğinin dört boyutunun korunmasıyla ulaşılır. Bunlar: kişinin özel hayatı, aile hayatı, konut ve iletişimidir.

Özel hayat kavramı bir kişinin ismi, fotoğrafı, beden ve ruh bütünlüğü gibi kimliğiyle ilgili unsurları içermektedir. Sözleşme’nin 8. maddesinin sunduğu güvence, esas olarak her bir kişinin kişiliğinin, benzerleriyle olan ilişkilerinde, dışarıdan gelecek bir müdahale olmadan, gelişmesini sağlamaya yöneliktir. Şu hâlde bir fotoğrafın yayımlanması bir kişinin, bu kişi ünlü-tanınmış olsa da, özel hayatına bir müdahale oluşturabilecektir. Çünkü bazı şartlarda kişinin, toplum tarafından tanınan bir kişi de olsa, özel hayatına saygı gösterilmesi ve özel hayatının korunması konusunda meşru bir beklentisinin olabileceği kabul edilmelidir.

Yine Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “İfade Özgürlüğü” başlıklı 10. maddesinin birinci fıkrası “Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar. Bu madde, Devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine tabi tutmalarına engel değildir.” hükmünü içermekte olup, hangi hâllerde ifade özgürlüğünün sınırlandırılabileceği de aynı maddenin ikinci fıkrasında düzenlenmiştir.

Sözleşmenin 10. maddesinin ikinci fıkrasına göre, bu özgürlüklerin kullanılması “…demokratik bir toplumda ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlâkın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi veya yargı erkinin yetki ve tarafsızlığının güvence altına alınması için gerekli olan bazı formaliteler, koşullar, sınırlamalar veya yaptırımlara tabi tutulabilir.”

Açıkça görüldüğü üzere yasayla düzenlemek şartıyla “başkalarının şöhret ve haklarının korunması” amacıyla ifade özgürlüğünün sınırlandırılabileceği kabul edilmektedir. Ne var ki sınırlama haklı olsa bile, bu kez sınırlamanın orantılılığı gündeme gelecektir (bkz. sınırlamanın orantısızlığı konusunda Pakdemirli v. Türkiye kararı). Bu durumda kişilik hakkının korunması ile ifade özgürlüğü arasındaki dengeyi iyi sağlamak gerekmektedir (Osman Doğru, Atilla Nalbant; İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi Açıklama ve Önemli Kararlar, C. 2, Ankara 2013, s. 232).

Basın özgürlüğü iç hukukumuzda 1982 Anayasası’nın “Basın Hürriyeti” başlıklı 28 inci maddesinde ve 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 1 ve 3’üncü maddelerinde düzenlenmiştir. Ancak her özgürlük gibi basın özgürlüğünün de sınırsız olmadığı, bazı sınırlamalara tabi olduğu belirtilerek, bu sınırlamaların nelerden ibaret olduğu söz konusu maddelerde gösterilmiştir. Ayrıca basın özgürlüğü ile bağlantılı kavramlar olarak Anayasa’da düşünce ve kanaat (m. 25) özgürlüğü ile düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü (m. 26) ayrıntılı şekilde düzenlenmiştir.

Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin nedeni; toplumun sağlıklı, mutlu ve güven içinde yaşayabilmesi içindir. Bu durum kişinin, dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Demokratik yaşamın gelişmesinde, ulusal birliğin sağlanmasında, kamuoyunun sağlıklı bir biçimde oluşmasında, sosyal ve siyasal ilerlemede basının çok önemli bir fonksiyonunun bulunduğu açık ve kuşkudan uzaktır.

Diğer bir anlatımla basın olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma, yönlendirme yetki ve sorumluluğuna sahiptir. Bunun içindir ki basının yayın yaparken, yaptığı yayından dolayı hukuka aykırılık teşkil edecek olan eylemi, genel olaylardaki hukuka aykırı olan eylemden farklılıklar taşır. İşte bu farklılık ve ayrık durum gözetilerek yapılan yayının hukuka aykırılık veya uygunluk sınırı belirlenmelidir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğu kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir. İşte basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır.

Önemle vurgulanmalıdır ki, yayınlanmasında kamu yararı bulunan, gerçek ve güncel bir haberin veya eleştirinin, özle biçim arasında denge kurulmak suretiyle verildiği durumlarda, manevi tazminat sorumluluğunun temel öğesi olan “hukuka aykırılık” gerçekleşmeyeceğinden, basının sorumluluğu da söz konusu olamaz.

Basın objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle olay ve konu ile ilgili olan, görünen, bilinen her şeyi araştırma, inceleme ve olayları o anda belirlenen biçimi ile değerlendirme, yayma ve yayınlama yetki ve sorumluluğuna sahip olmakla birlikte, haberin verilişi sırasında özle biçim arasındaki dengenin bozulmaması gerekir. Basının maddi gerçeği araştırmak gibi bir yükümlülüğü olmamakla birlikte, haberin verilişi sırasında özle biçim arasındaki dengeyi de muhafaza etmesi asıldır.

Haberin hukuka uygunluk nedenini oluşturabilmesi, her şeyden önce gerçeğe uygun olmasına bağlıdır. Eğer haber gerçeğe uygunsa, kişilik hakları ihlal edilse bile, burada, manevi tazminata yer yoktur. Üstelik gerçeklik ilkesi, yalnızca haber verme yönünden değil, eleştirmek, değerlendirmek, yorumlamak yönünden de uygulama alanı bulur. Gerçek dışı haber verme ise daima hukuka aykırıdır (Mustafa Reşit Karahasan, Tazminat Hukuku, İstanbul 1996, s. 985).

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacının olay günü aralarında İrem Onarım’ın da bulunduğu bir grup arkadaşı ile birlikte bir arkadaşlarının doğum günü partisi için toplandıkları, restaurant çıkışı davacı ile dava dışı İrem Onarım’ın fotoğrafları çekilerek davalı gazetede “Şahan çok çabaladı yine de yakalandı.” başlığı altında yayınlandığı ve ayrıca fotoğrafın altında “… önceki akşam bir arkadaşının doğum gününde felekten bir gece geçirdi. Yaklaşık yirmi kişilik bir grup halinde mekana gelen … ve arkadaşları geceyi Zuma Restaurant’ta yemek yiyip sohbet ederek açtılar…Geç saatlere kadar eğlenen …, mekan çıkışı hanımlarla aynı kareye girmemek için çok çabaladı ama başarılı olamadı.” ifadelerine yer verildiği anlaşılmaktadır.

Davacı …’ın dava dışı İrem Onarım’ın kuzeni olduğu dosya içerisinde bulunan nüfus aile kayıt örneğinden görülmektedir. Bununla birlikte davacı ile dava dışı İrem Onarım’ın eğlence mekânından birlikte ayrıldıkları sabittir. Ancak haberde iddia edildiği şekilde bir yakınlaşmanın bulunduğu davalı tarafından ispat edilememiştir. Kaldı ki gerek dava konusu haberin yer aldığı Güneş Gazetesi’nin Venüs isimli ekinde gerekse dosya içerisinde bulunan diğer gazete başlıklarında yer alan fotoğraflarda davacı ile dava dışı İrem Onarım’ın yakınlaştığını veya öpüştüğünü gösterir nitelikte bir görüntüye de rastlanılmamıştır. Dolayısıyla davacının fotoğrafları da kullanılarak “Gökbakar’ın Zuma’da yemek yerken yakınlaştığı sarışın hanım ile Anjeligue’te de öpüştüğü iddia edildi.” şeklinde yapılan haber ve yazılan yazı, gerçek dışı haber niteliğindedir. Böylece hukuka aykırılık unsuru gerçekleşmiştir.

Bu nedenle davacı … ve dava dışı İrem Onarım’ın fotoğrafı da kullanılarak yayınlanan yazı, davacının kişilik haklarına haksız bir saldırı oluşturduğundan manevi tazminata hükmedilmesi gereklidir.

Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında davacının toplumda tanınan bir kişi olduğu dikkate alındığında özel yaşamının merak ve ilgi uyandıracağının kaçınılmaz olduğu, kaldı ki topluma mal olmuş sanatçıların gündemde kalma isteklerinin toplumda kabul gördüğü; davacının, özel hayatının merak edildiğini bilmesine karşın restauranttan kuzeni olan bayandan ayrı olarak kaçarcasına çıkmasının habercilerin ilgisini daha fazla çektiği gibi davacının bu davranışının haberciler nezdinde daha fazla merak uyandırmasına neden olduğu, bu durumun davalı yönünden hukuka uygunluk nedeni olarak kabul edilmesinin gerektiği ve davacının kişilik haklarının saldırıya uğramadığı; buna göre davalının gazetesinde yayınlanan haberlerin ve resimlerin haber verme ve kamu oyunu bilgilendirme hakkına binaen hazırlanmış, görünen gerçekliğe uygun, güncel bir magazin haberi olduğu; haberin yayınlanmasında toplumsal ilgi bulunduğu; çatışan yararlar dengesinin davacı yararına bozulmadığı; dolayısıyla Özel Daire bozma kararının doğru olduğu ve yerel mahkeme direnme kararının bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş kurul çoğunluğu tarafından kabul edilmemiştir.

Hâl böyle olunca, yerel mahkemenin söz konusu gerçek dışı haberde davacının kuzeni olan bir kişi ile yakınlaştığı ve hatta öpüştüğü iddialarının fotoğrafları basılarak verilmesinin davacının kişilik haklarını zedeler mahiyette bulunduğu, manevi zarar ile eylem arasında illiyet bağının olduğu ve basın yolu ile kişilik haklarına saldırı hukuksal nedenine dayalı manevi tazminat koşullarının gerçekleştiği gerekçesiyle verdiği direnme kararı yerindedir.

Bu nedenle direnme kararı onanmalıdır.

SONUÇ: Davalı T Medya Yatırım Sanayi ve Ticaret A.Ş. vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan gerekçelerle ONANMASINA, aşağıda dökümü yazılı ( 179,29-TL) harcın temyiz edenden alınmasına, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesine göre, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440-III/1. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 13.06.2018 gününde oy çokluğu ile karar verildi.